Kocaeli Tabip Odası

Çocuğun cinsel istismarı affedilemez!

title

BASIN AÇIKLAMASI

ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARI AFFEDİLEMEZ!

Dünyanın, bölgenin ve ülkenin başa çıkılması zor sorunlarla yüklü günlerinde, çocuk istismarcılarına evlilik yoluyla af tartışmaları yeniden gündemin üst sıralarına yerleşti. 2005 yılında Türk Ceza Hukuku Reformu ile engellenmiş olan, kız çocuklarının kendilerine tecavüz eden kişilerle evlendirilmesine ilişkin düzenleme, AKP iktidarının 2016 yılından beri çeşitli gerekçelerle öne sürdüğü yasa değişiklikleriyle iki kez gündeme getirilmiş, başta kadın ve çocuk örgütleri, meslek odaları, sivil toplum örgütleri olmak üzere toplumun her kesiminden gelen yoğun tepkiler sonucu geri çekilmişti.

İktidarın konuya ilişkin son yıllarda gösterdiği sistematik çabalar ve gerçekleştirdiği yasa değişiklikleri gözden geçirilecek olursa; ilk akla gelenler arasında Anayasa Mahkemesi kararlarıyla resmi nikâh olmaksızın dini nikâh kıymanın suç olmaktan çıkarılması, çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi, çocuklara yönelik cinsel istismar suçunu düzenleyen TCK 103. maddedeki 15 yaşını tamamlamamış çocuğa karşı gerçekleştirilen her tür cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına ilişkin hükmün iptal edilmesi, TBMM Boşanmaların Önlenmesi Komisyonu Raporu’nda çocuk istismarcısının tecavüz ettiği çocukla 5 yıl boyunca “sorunsuz” ve “başarılı” bir evlilik sürdürmesi halinde denetimli serbestlikten yararlanmasının önerilmesi, müftülüklere resmi nikâh kıyma yetkisi veren düzenlemenin yürürlüğe girmesi, çocuk istismarlarını açığa çıkaran meslek gruplarının başında gelen rehber öğretmenlerin görev tanımının değiştirilmesi sayılabilir.

Toplumun geniş kesimlerinden gelen çocuk istismarlarını araştırma ve cinsel istismarı önlemeye yönelik çalışma önerilerinin iktidar marifetiyle reddedildiği bir ortamda, geniş kamuoyu tepkisine karşın ısrarla gerçekleştirilen bu yasa değişiklikleri, çocuk yaşta zorla evlilikleri özendiren ve çocuk istismarını meşrulaştıran düzenlemeler olarak tarihe geçmiştir. Nitekim söz konusu düzenlemeler günümüzde mağdurun yaşının bilinmemesi, birlikteliklerin sorunsuz sürdürülmesi, mağdurun ya da ailesinin şikâyetçi olmaması, sanığın iyi hali, geleneksel değer yargıları, ceza verilmesi durumunda aile yapısının zarar göreceği gibi gerekçelerle Yargıtay tarafından beraat kararlarının verilmesi olarak uygulamaya geçirilmeye başlanmıştır. Bir başka deyişle; çocuğun cinsel istismarı gibi ağır bir suç, istismarcılar için cezasızlık,  cinsel istismara uğrayan, kendisini istismar edenle erken yaşta zorla evlendirilen ve çocuk yaşta anne olmak zorunda bırakılan kız çocukları için bugününün ve geleceğinin karartılması anlamına gelmektedir.  

Ocak 2020’de, üçüncü kez 2. Yargı Paketi içinde Meclis gündemine getirilmesi planlanan ve çocuk istismarcılarının evlilik yoluyla affını içeren tasarı ise, sürecin önemli, ciddi riskler içeren ve kaygı verici bir aşamasını oluşturmaktadır. Zira söz konusu af temel olarak, 2005 yılında kanundan çıkarılan “cinsel saldırı suçlarında tecavüzcü ile evlilik durumunda cezasızlık sağlayan maddenin” geri getirilmesine yöneliktir. 15 yaş altında tecavüze uğrayan kız çocuklarının kendisine tecavüz eden faille aralarındaki yaş farkının 10/15 yaştan az olması ve ailenin şikayetçi olmaması durumunda evlilik yoluyla tecavüzcünün affedilmesini içeren tasarı, hem tecavüzü cezasız bırakmakta hem de çocuk yaşta evliliği yasayla meşrulaştırmaktadır. Erken yaştaki kız çocuklarının ailenin zorlamasıyla ve imam nikahıyla kendisinden yaşça büyük erişkinlerle evlenmesine yıllar içinde fiili ve yasal zemin oluşturmuş olan iktidar, bu yeni tasarıyla erken yaş evlilikler ve “çocuk annelikler” için “koruyucu, onarıcı ve sorun çözücü” bir yaklaşım geliştirdiği algısı yaratmaya çalışmaktadır. Bu affın, erken yaşta resmi olmayan evlilik nedeniyle cinsel istismar suçundan eşi hapiste olan kadınların/ailelerin mağduriyetlerinin giderilmesi için gündeme getirildiği öne sürülmekte; 2016’da 3000 olan hapisteki kişi sayısının 2019’da 10 000’e ulaştığı dile getirilmektedir. Adalet Bakanlığı’nın çocuk istismarına af tartışmaları başladığından bu güne istismara ilişkin verileri yayınlamayı durdurduğu bir ortamda iktidarın ifade ettiği bu sayıların gerçekleri yansıtıp yansıtmadığı, eğer gerçekse nasıl ve neden bu kadar arttığı açıklanmaya muhtaç bir durum olsa gerektir. Bu noktada, yapılan araştırmaların gösterdiği bir gerçek; ülkemizdeki evliliklerin üçte birinin imam nikahı ile ve ailelerin onayı sonucu yetişkinlerle evlendirilme biçiminde olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Söz konusu affın bir kereye mahsus geriye dönük bir uygulama olacağı sözü ise, ciddiyetten uzak bir yaklaşım olması yanı sıra, bir kerelik bile olsa binlerce kız çocuğunun hayatının çalınmasını göz ardı etmesi açısından hazin bir durumu işaret etmektedir. Özetle, AKP iktidarı tarafından yıllardır bir silinip beş yazılan, ama ısrarla ilerletilen senaryoya göre, bu yasa sonucunda ya “imam nikahlı koca cezaevinden çıkacak ve aile bütünlüğü sağlanmış olacak” ya da “tecavüz sonucu ‘namusu kirletilmiş’ kız çocuğu kendisinden 10/15 yaş büyük de olsa tecavüz edenle evlendirilerek damgalanmışlıktan kurtarılmış ve suçun faili de affedilerek aile kurması sağlanmış olacak”… İşte vahim olan, toplumda bugüne ve geleceğe ilişkin ciddi kaygılara yol açan, vicdanları ayağa kaldıran tablo tam da budur; geleneksel ve dinsel yaklaşımlarla beslenen, toplumsal cinsiyet eşitliğini hiçe sayan, kadınları kamusal yaşamdan dışlayan ve ikincilleştiren, kız çocuklarını kendi istenci, düşüncesi, değeri olmayan, ana-baba güdümünde birer varlık ve ailenin alınır-satılır “malı” olarak gören eril tahakkümün kız çocukları için öngördüğü dünya tasarımının, kendisine tecavüz edenle bile evlendirilmeye rıza üretmeye kadar vardırılmış olması ve topluma bu tartışmanın dayatılmış olması…

İktidarın bu girişimlerine karşı çocukların haklarını ve değerini bilen, çocuklara ilişkin toplumsal sorumluluklarının farkında olan, cinsel istismar başta olmak üzere çocuğa yönelik her tür istismar ve kız çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmeleri konusunda duyarlılık gösteren tüm toplum kesimleri günlerdir yine ayakta. 2016’da “tecavüzü meşrulaştıramazsınız”, 2018’de “istismarı affettirmeyiz” diyerek sesini yükseltip iktidara geri adım attıranlar, bu kez “çocuğun cinsel istismarının affı olmaz” diyerek yola çıktılar, pek çok açıklamayla bu tasarıya neden karşı olduklarını, yasalaşmasının hangi olumsuz sonuçlara yol açacağını kamuoyuyla paylaştılar. Bu bağlamda, başta kadın hekimler olmak üzere süreci başından beri dikkatle izleyen bir mesleğin üyeleri olarak mesleki sorumluklarımız ve etik değerlerimiz gereği söyleyeceklerimiz var elbette; geçmişte olduğu gibi bu gün de çocukların cinsel istismarına ve erken yaşta zorla evliliklere izin verilmemesi gerektiğini savunacağız ve yetkilileri uyarmayı sürdüreceğiz.

Aralarında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin de yer aldığı pek çok uluslararası belgede, 0-18 yaş grubunda yer alan insanlar “çocuk” olarak tanımlanmaktadır Hekimler olarak bizler biliyoruz ki, bireyin yaşamındaki güçlük ve sorunlarla başarılı bir biçimde baş edebilmesi,  çocukluk dönemini geride bırakıp kendi yaşamını sürdürebilir hale gelmesi ya da erişkin olabilmesi için, bebeklikten başlayarak gelişiminin bütün dönemlerinde biyolojik gelişiminin tamamlanması yanı sıra, toplumsal yaşamın gerektirdiği pek çok bilgi-beceriyi edinmesi, yeteneklerini geliştirmesi, gelişimine ilişkin belirli davranışları kazanması ve görevleri yerine getirmesi gerekmektedir. Ancak biliyor ve görüyoruz ki, çocuk yaşta olmalarına karşın, kendilerinden oldukça büyük yaştaki erkeklerle evlendirilen kız çocukları kendilerini geliştirme koşul ve olanaklarından yoksun kılınmakta, ev içine hapsedilmekte, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan kadınlık ve annelik rolleri gibi yerine getirmekte zorlanacağı pek çok sorumlulukla karşı karşıya bırakılmaktadır. Kız çocuklarının erken yaşta ve kendileri hakkında özerk kararlar verme yeterliğine sahip olup olmadıklarına bakılmaksızın, aile ve çevre baskısıyla alınan kararlar sonucu evlendirilmesi, olumsuz etkilerinin yaşamının sonraki dönemlerinde de sürdüğü her yönüyle çocuğa yönelik bir cinsel istismardır. Bu tür evlilikler, başta sağlık ve eğitim hakkı gibi temel insan haklarının engellenmesi nedeniyle çocuk haklarının ihlaline yol açmaktadır. Çocukların erken yaşta evlendirilerek kendilerini geliştirecekleri olanaklardan ve okul, oyun, kültür, spor alanları gibi yaşıtlarının olduğu toplumsal çevrelerden uzaklaştırılması eğitim ve kişilerarası iletişimle kazanılan sosyal becerilerin edinilmesini güçleştirmekte, soyutlanmaya neden olmaktadır. Erken yaşta evlilik, doğası gereği bir insan yaşamında karşılaşılması beklenenden farklı sağlık riskleri içermektedir. Örneğin; çocuk yaşta evlenen kız çocuklarında, erişkin yaşta evlenenlere göre, istenmeyen gebeliklerin daha yüksek oranda görüldüğü, erken ve zor doğum riskinin daha yüksek olduğu bildirilmektedir. Ayrıca çocuk yaşta evlenen kız çocuklarının maruz kaldığı aile içi fiziksel ve cinsel şiddetin, erişkin yaştaki evliliklere göre daha yüksek oranda olduğu araştırmalarla gösterilmiştir. Bu noktada, günümüzde kadına yönelik şiddetin dünyada olduğu gibi ülkemizde de çözülmesi gereken en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olduğu gerçeğini hatırlatmak isteriz. Sonuç olarak diyebiliriz ki, çocuk yaşta evlilik bir çocuğun temel haklarının ihlal edilmesi, hayatının çalınması ve geleceğe ilişkin umutlarının karartılması anlamına gelmektedir.

Erken yaşta zorla evliliklere ilişkin gerçekler böyleyken, 2. Yargı Paketiyle getirilmek istenen cinsel istismar suçlularına evlilik yoluyla af tasarısının hangi vahim sonuçlara yol açabileceğini öngörmek zor olmasa gerektir. Cinsel istismar ve saldırının kişilerde fiziksel, psikososyal ve cinsel sağlık sorunlarına neden olduğu bilinen bir gerçektir. Çocuğa yönelik cinsel saldırılar ise, çocuğun yaşı, saldırganın yakınlık derecesi, saldırının şiddeti, süresi ve tekrarlayıcılığı ile orantılı olarak kısa ve uzun vadede değişen derecelerde travma sonrası stres bozukluğuna, bedensel, psikososyal ve cinsel sağlık sorunlarına yol açmaktadır. Bilimsel araştırmalar cinsel saldırıya uğrayan çocuklarda karşılaşılan en sık belirtilerin korku, depresyon, kaygı, öfke, düşmanlık, özgüven kaybı, cinsellikle ilgili sorunlar ve davranış bozuklukları, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, vücutta yaygın ağrılar, uyuşma, bayılma nöbetleri gibi bedensel sorunlar olduğunu göstermektedir. 12 -15 yaşında cinsel tecavüze uğratılan ve saldırı sonrasında bu belirtilerle yaşamak zorunda kalan bir kız çocuğunun bu durumdan şikayetçi olmamasını ve kendisine tecavüz eden 10 – 15 yaş büyük bir saldırganla evlendirilmeye onay vermesini beklemek her şeyden önce onur kırıcı bir davranış olsa gerektir.  Psikiyatristler, kız çocuklarının kendilerine tecavüz eden kişi ile evlendirilmeleri halinde değersizlik, benlik saygısında düşme, öfke, dışlanmışlık ve terk edilmişlik duyguları yaşayacaklarını, kendilerini çıkmazda hissedeceklerini, bu süreçte edilginleştirileceklerini, duygularını bastıracaklarını, bastırılmış duyguların ilerde kendilerine ve başkalarına yönelik öfke nöbetlerine, depresyon ve  intihar yönelimlerine neden olabileceğini,  evlendirilme sonrası oluşan gebeliklerde “çocuk anne”nin bu durumu içselleştiremeyeceğini, sağlıklı anne- bebek bağlanması olamaması nedeniyle doğan çocuklarda bağlanma sorunları ve gelişimsel sorunlar ortaya çıkabileceğini dile getirmektedirler. TCK’na göre 15 yaşını tamamlamamış olan çocukların cinsel ilişki konusunda geçerli bir rızaya sahip olmadıkları da göz önünde bulundurulacak olursa, kız çocuklarının kötü sonuçları öngörülebilir olan karanlık bir dehlize yasal düzenlemeyle ve erişkinlerin eliyle itildikleri apaçık ortaya çıkmaktadır.  

Sözün sonunda, konuyla ilgili Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak altına imza atılan dört uluslararası sözleşmeyi ve sözleşmelerin yüklediği sorumlulukları bir kez daha hatırlatmak görevimizdir; bunlar Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Tür Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW), Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi (Lanzarote Sözleşmesi), Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşme (İstanbul Sözleşmesi) dir. Taraf devletler açısından bağlayıcı yasal yaptırımlar içeren söz konusu belgeler; başta devletin ilgili kurumları, hukuk, sağlık ve eğitimden sorumlu meslek grupları ve ana-babalar olmak üzere, çocukların içinde yer aldığı erişkin toplumunun tüm kesimlerini çocuklara ve kız çocuklarına karşı sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlü kılmaktadır. Sözleşmelerde yer alan çocuk hakları ve bu hakların yaşama geçirilmesinde devletin ve erişkinlerin yasal ve ahlaki sorumlulukları günümüzde bir toplumun çocuklara verdiği değerin en somut göstergesi olarak kabul edilmektedir.

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocukların sağlık, eğitim, barınma, güvenlik hakları ayrıntılı olarak vurgulanmakta, doğumdan 18 yaşına kadar gelişimlerinin çeşitli evrelerinde gereksinimlerinin karşılanması, bakımı, zarardan korunması, çıkarlarının savunulması ve birer erişkin olarak yetiştirilmeleri konusunda devletin ve toplumun sorumluluğu dile getirilmektedir. Bu bağlamda çocuğun özel yaşantısına, onur ve saygınlığına herhangi bir müdahale ve saldırı yapılamayacağı, bu tür müdahale ve saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı olduğu; devletin çocuğun yetiştirilmesi ve gelişiminin sağlanmasında sorumluluk taşıdığı, bu sorumluluğun yerine getirilmesinde çocuğun haklarının ve üstün yararının göz önünde tutulmasının zorunlu olduğu; çocuğun sağlığına, bedensel, ruhsal, ahlaksal ve toplumsal gelişimine zarar verecek geleneksel uygulamalardan korunması gerektiği belirtilmektedir. Sözleşme’nin 19. Maddesi şunları söylemektedir; “Taraf devletler, çocuğun ana-babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkar muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar.” 34. Maddede ise; Taraf devletlerin çocuğu her türlü cinsel sömürüye ve cinsel suistimale karşı koruma güvencesi verdiği dile getirilmektedir. Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nde devletin çocukların cinsel sömürü ve istismara karşı korunması konusundaki sorumlulukları ayrıntılı olarak tanımlanmakta; ek olarak mağdurların kısa ve uzun vadede fiziksel ve psikososyal iyileşmelerine yardımcı olmak üzere gerekli yasal ve diğer önlemleri alması gerektiği belirtilmektedir. Benzer biçimde İstanbul Sözleşmesi’nde de erken yaşta zorla evliliklerin suç olarak düzenlenmesi zorunlu kılınmaktadır

Sonuç olarak, kız çocuklarının erken yaşta zorla evlendirilmelerine ve kendisine tecavüz eden yaşça büyük cinsel saldırı failleriyle evlendirilerek failin affedilmesine yönelik her tür söylem ve girişim, toplumun çocuklara karşı ahlaki sorumlulukları açısından asla onaylanamayacak bir tutumdur. Bu tür girişimler, yaratılan fiili durumlar ve fiili duruma yasal kılıf oluşturma çabaları taraf olunan çocuk ve kadın haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere aykırıdır ve suçtur. Cinsel istismar da içinde olmak üzere çocuklara yönelik her tür istismarın suç olduğu, cinsel istismar suçunun ise hangi gerekçeyle olursa olsun affedilemeyeceği asla akıldan çıkarılmamalıdır. Devletin görevi, kız çocuklarını erken yaşta zorla evliliklere yönlendirmek ve cinsel istismar suçlularını geleneksel, göreneksel, dinsel doğmaların ardına sığınarak cezasız bırakmak değil, suçları önlemektir.

Devletin kurumlarını ve erişkin toplumunu, çocuk haklarını ve çocukların üstün yararlarını koruma konusunda duyarlı davranmaya ve çaba göstermeye; başta kız çocukları olmak üzere çocuklara karşı görev ve sorumluluklarını acilen yerine getirmeye; onların bedensel, ruhsal, cinsel ve sosyal açıdan korunmasız durumlarını istismar eden, hayatlarını karartan girişimlere son vermeye çağırıyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ KADIN HEKİMLİK VE KADIN SAĞLIĞI KOLU

ADANA TABİP ODASI

ADIYAMAN TABİP ODASI

AĞRI TABİP ODASI

AMASYA TABİP ODASI

ANKARA TABİP ODASI

ANTALYA TABİP ODASI

AYDIN TABİP ODASI

BALIKESİR TABİP ODASI

BARTIN TABİP ODASI

BATMAN TABİP ODASI

BİTLİS TABİP ODASI

BOLU TABİP ODASI

BURSA TABİP ODASI

ÇANAKKALE TABİP ODASI

DENİZLİ TABİP ODASI

DİYARBAKIR TABİP ODASI

EDİRNE TABİP ODASI

ELAZIĞ TABİP ODASI

ESKİŞEHİR TABİP ODASI

GAZİANTEP TABİP ODASI

GİRESUN TABİP ODASI

HATAY TABİP ODASI

ISPARTA TABİP ODASI

İSTANBUL TABİP ODASI

İZMİR TABİP ODASI

KARABÜK TABİP ODASI

KASTAMONU TABİP ODASI

KIRKLARELİ TABİP ODASI

KOCAELİ TABİP ODASI

MANİSA TABİP ODASI

MARDİN TABİP ODASI

MERSİN TABİP ODASI

MUĞLA TABİP ODASI

MUŞ TABİP ODASI

ORDU TABİP ODASI

OSMANİYE TABİP ODASI

RİZE TABİP ODASI

SAMSUN TABİP ODASI

SİİRT TABİP ODASI

SİNOP TABİP ODASI

ŞANLIURFA TABİP ODASI

ŞIRNAK TABİP ODASI

TEKİRDAĞ TABİP ODASI

TRABZON TABİP ODASI

UŞAK TABİP ODASI

VAN TABİP ODASI

YOZGAT TABİP ODASI

ZONGULDAK TABİP ODASI

Yukarı